Kolajen, insan vücudundaki tüm proteinlerin yaklaşık %30’unu oluşturur ve özellikle deri katmanlarının yapısı, stabilitesi ve gücünden sorumludur. İnsan kolajeninin %40’ı deride bulunurken, %20’si kemik ve kıkırdakta bulunmaktadır. Kolajen, deri, kemikler, tendonlar, eklem bağ dokuları, diş ve birçok diğer bağ dokusu gibi yapıları desteklediğinden dolayı doku yenilenmesinde rol oynayan önemli biyolojik maddelerden biri olarak görülür.
Kolajen ile ilgili detaylı bilgiden önce cilt katmanlarına göz atalım:
Cilt Katmanları
Dermis, cildin iki katmanı (epidermis ve subkutan doku) arasındaki bağ dokusu katmanıdır ve görevi, deriyi desteklemek ve korumaktır. Dermis, kolajen, elastik doku, damar ağı, sinir uçları, saç folikülleri ve bezleri içeren diğer ekstraselüler (hücreler arasında bulunan ve onları destekleyen yapı) bileşenlerden oluşmaktadır.
Kolajen, dermisin ana bileşenidir. Spesifik olarak dermiste, Tip 1 ve Tip 3 kolajen yüksek miktarda bulunmaktadır. Kolajen ve hyaluronik asid gibi ekstraselüler bileşenler, deriyi güçlendirmekte, desteklemekte ve epidermis için bir bağlantı, tutturma noktası sağlamaktadır.
Derinin ana bileşeni olarak kolajen, elastin ve hyaluronik asit ile birlikte derinin bütünlüğünü ve elastikiyetini sağlamada önemli bir role sahiptir.
Kolajen peptit nedir?
Peptit, kısa amino asit zinciridir. Bir peptitteki amino asitler, peptit bağlar adı verilen bağlar ile sıralı olarak birbirine bağlanmaktadır. Kolajen ve kolajen peptitleri arasındaki fark, aynı amino asit zincirinden yapılmaları ancak kolajen peptitlerinde zincirin kısa olmasıdır. Bu nedenle, kolajen peptitlerin sindirilmeleri, emilimleri ve vücutta dağılımları daha kolay ve biyoyararlanımları daha yüksektir.
Kolajen peptitler, nutrikozmetik ürünlerde biyoaktif içerik olarak kullanılmaktadır ve preklinik çalışmalarda, deri bariyer fonksiyonunu düzelttiği, kolajen ve hyaluronik asit sentezini ve fibroblast üretimini teşvik ettiği gösterilmektedir.
Tıbbi araştırmalar, düşük moleküler ağırlığa sahip oral hidrolize balık kolajeni takviyesinin, cilt sağlığını düzeltmede (deri bariyer fonksiyonu, kırışıklık, nemlilik ve elastiklik) etkili olduğunu göstermektedir. Hidrolize kolajen, minimal istenmeyen etkilere sahip güvenilir takviye edici gıda olarak bilinmektedir.
Vücudumuzdaki kolajen miktarı yaşlandıkça azalır mı?
Yaşlanma sürecinde vücudumuz daha az miktarda kolajen üretmeye başlar. Bu nedenle cildimiz sıkılık ve elastikiyetini kaybeder ve cildimizde kırışıklıklar oluşmaya başlar. Yaklaşık 25 yaşından itibaren, kolajenin vücutta doğal üretimi her yıl %1,5 oranında azalmaktadır.
Cilt etkilerine ek olarak, menopoz sonrası kadınlarda osteoporoz sonucunda kemikler sağlıklı yapılarını kaybetmeye başlar ve kemikte görülen mikro hasarlar, eklem kıkırdağında incelmeye ve bozulmaya neden olur.
Vücuttaki proteinlerin %30'unu oluşturan kolajenin, bilinen 28 adet farklı tipi bulunuyor. Bunlar arasında en bilinenleri ise, takviyelerde en çok faydalanılan tip 1, tip 2 ve tip 3 kolajendir.
Kolajen üretimini azaltan etkenler nelerdir?
Dış çevreye ana bariyer görevi gören cilt, yaşlanma sürecinin yanı sıra dermatolojik bozukluklar ve çevre koşullarının (rüzgâr, klima ve ısıtmalar) neden olduğu bozulmaya maruz kalmaktadır.
Cildin yapısı ve fonksiyonunda görülen bu hasar, sigara, alkol tüketimi, stres, az uyuma ve kronik olarak güneşe maruz kalım [Ultraviyole ışınları – Photoaging (fotoyaşlanma)] ile hızlanmaktadır.
Bütün bu faktörler, kırışıklık oluşumuna, kahverengi lekelerin oluşumuna ve deride kalınlaşmaya neden olabilir.
Kolajenin faydaları nelerdir?
Kolajen, belirli bir yaştan sonra eksikliğini hissettiren bir proteindir. Bu eksiklik zamanla tüm vücudunuzda yaşlanma belirtilerine sebep olur.
Genel sağlığa olan olumlu etkileriyle bilinen kolajenin sayısız faydası bulunur:
- Cilde esneklik ve sıkılık kazandırır.
- Eklem, tendon ve organları bir arada tutar.
- Cilt kırışıklıklarını önlemeye ve azaltmaya yardımcı olur.
- Eklem ağrılarını azaltır.
- Cildin nem dengesini düzenler.
- Kalp sağlığına olumlu etkileri bulunur.
Kolajenin tüm bu faydaları göz önünde bulundurulduğunda, düzenli kolajen alımını aksatmamak ve kolajen takviyelerine yönelmek gerekmektedir.
Neden kolajen takviyelerine ihtiyaç duyulur?
İnsan vücudunda doğal olarak bulunan kolajen proteininin üretimi yaş ilerledikçe azalmaya başlar. 30’lu yaşlardan itibaren %1-2 oranında vücuttaki üretimi azalan ve pek çok yönden faydası bulunan kolajen, besin ve takviyeler ile artırılmaya çalışılır. Kolajen üretiminin azalmasına neden olan tek faktör yaşlanmak değildir; çevresel faktörler, güneş ışınları, sağlıksız yaşam, oksidatif stres hasarı, zararlı alışkanlıklar sebebiyle de kolajen üretimi düşüşe geçebilir.
Ancak kolajen içerikli besinler bu amaçta her zaman yeterli olmayacaktır. Bu nedenle takviyelere yönelmek ve kolajen takviyelerini gündelik hayatta düzenli olarak kullanmak gerekir.
Kolajen kilo aldırır mı?
Kolajen, diğer aminoasitler yanında, spesifik bir aminoasit olan glisinden oluşmaktadır ve glisin, kolajenin bütün kompozisyonunun 1/3’ünü oluşturmaktadır.
Yapılan birçok çalışmadan oluşturulan derlemede, obezite ve obezite ile ilişkili metabolik rahatsızlıkların ilerlemesinde glisinin potansiyel etkileri değerlendirilmiş ve obezite, Tip 2 diyabet ve alkol sebepli olmayan karaciğer yağlanmasında, kanda düşük glisin konsantrasyonları tutarlı bir şekilde bildirilmiştir ve klinik çalışmalar, glisin takviyesinin sağladığı yararlı etkileri öne sürmektedir.
Örneğin son zamanlarda yürütülen bir meta-analizde, glisin konsantrasyonunun, obezite ve Tip 2 diyabeti olan hastalarda, sağlıklı kişilere göre tutarlı bir şekilde düşük olduğu gösterilmiştir.
Kandaki glisin konsantrasyonları ile insülin duyarlılığı, glukoz atımı ve obezite arasında güçlü bir ilişki ve Tip 2 diyabet riski ile ters bir ilişki gösterilmiştir.
Pankreas adacık beta hücrelerinden insülin salgılanması, kan şekerinin düzenlenmesi için çok önemlidir ve glisin takviyesinin, insanlarda insülin salgılanmasını artırdığı öne sürülmüştür. Glisin alımı, kan glukoz düzeylerini düşürmektedir. Dolayısıyla kolajenin yapısı itibariyle kilo aldırması gibi bir durum söz konusu değildir.
Ne kadar süre boyunca kolajen kullanılmalıdır?
Yapılan çalışmalarda, kolajenin en az 4 haftalık kullanım sonrası etki göstermeye başladığı ve 12 hafta düzenli kolajen kullanımı sonrasında cildin kırışıklığı, nemliliği ve elastikliğinde anlamlı düzelmeler görüldüğü gösterilmiştir.
Osteoporoz ve osteoartrit söz konusu olduğunda ise yapılan çalışmalarda, 6 ay süresinde hidrolize kolajen kullanılmış ve etkinliği ve güvenilirliği kanıtlanmıştır. Vücudumuzda kolajen üretimi yaşla birlikte azaldığından, kolajen takviyesi bir ömür boyu devam etmelidir. Ek olarak, kırışıklık, elastiklik ve nem için günde 10.000 mg tip 1 hidrolize balık kolajeni almanızı öneririz. 2018 yılında, 40-60 yaş arasındaki 53 kadında gerçekleştirilen bir çalışmada molekül ağırlığı düşük olan 10.000 mg tip 1 hidrolize balık kolajeninin 12 haftalık kullanımı, plaseboya oranla cildin esnekliğinde anlamlı bir artışla sonuçlanmıştır.
(0) Yorum
News Geri dön